Pazartesi, Haziran 21, 2010

İLK AŞKIM....



Gözlerimi bu dünyaya açtığımda gördüğüm ilk adam.
Gözümün gördüğü ilk yakışıklı
Aldığım ilk koku
En güzel koku
En MİS koku
İlk sıcak kucak…
Beni her şeyden sakınan,kendinden bile koruyan, dünyaya benim için meydan okuyan adam..
Ne uzun yıllar geçti aradan şimdi düşününce seninle ne çok şey paylaşmışım diyorum her defasında.. Her gece yolunu ne sabırsızlıkla beklediğimi hatırlıyorum hep, hiç unutmadan, hiç unutamadan yaşıyorum hasretini her defasında. Birkaç saatlik gecikmeler bile bu kadar mı acı verir insana.
Her yaşa farklı bir anım var seninle, bize ve bana dair ha bir de hayata..
Benim için kilometrelerce yürüyen karlı yollarda bata çıka. Soğukta, ayazda, lapa lapa kar yağarken ve ben o zaman daha bebekken. Gidip aldığın o sütü hiç unutmadın biliyorum. O süt; içtiğim en lezzetli en kıymetli süttü ben de bunu biliyorum. Senin için saatlerce yürüdüm, diye aklına gelip tekrarladığın her saniye benim için ne kadar özel ne kadar güzel ah bir bilsen. Her söylediğinde ne kadar duygulanıyorum ne kadar gururlanıyorum bir bilsen.
Benim için kilometrelerce uzaklara yürüyerek giden adam, soğukta ayazda, karda kışta, sadece bir şişe süt için..
Kızın için..
Benim için..
Seni bir kardeşle paylaşmak ne kadar zordu bir bilsen. Kokunu paylaşmak, sevgini paylaşmak, “bir tek benim babam” diye düşünmekten vazgeçmek zorunda kalmak, hep sana uzaktan bakmak. Ne kadar zordu ne kadar acıydı bir bilsen. Sen bi tek benim babamdın, bi tek benim hayatımdın, bi tek benimdin sen bi tek bana aittin. Ben senin biricikindim. Sonra zaman geçti. Paylaşmayı da öğrendim. Ama sen yine benim için hep tektin.
Yürüdüğümüz her yolda omzuma attığın elin, ne kadar küçükken hissetmiştim ben o eli ve hala hissediyorum. Uzağımda bile olsan biliyorum hep bir omuz mesafesi kadar uzaksın bana, bir nefes kadar yakınsın.
Ağlarken gelip bana sarılırken, sen de ağlarken ben sana sarılmayı öğrendim. Seni sarmama izin vermeyi öğrendin. Birlikte ne çok öğrendik biz seninle. Konuşmadan bile, gözlerinle, gözlerimle…
Zaman geçti. Büyüdüm. Ellerim büyüdü, avuçlarım büyüdü. Gözlerimin gördüğü yüreğimin istedikleri, hedeflerim, hepsi büyüdü. Seninle birlikte büyüdüm ben.
Hiç değişmedi ama burnumdaki kokun. Her sarılışımda hep aynı koku, hep aynı sıcaklık. Herkesden farklı herkesten ayrı, bi tek sana özel,bi tek benim sevdiğim koku o.
Hala,
En güzel rüyalarımın başrol oyuncusu..
Hayatımın ilk kıymetlisi.
Hayatımın ilk erkeği.
Hayatımın ilk kokusu.
“Benim babam….” Diye başlayan her cümlemle gurur duyduğum adam..
Benim canım babam. Aşık olduğum ilk adam.
İclal Aydın “kar” dinliyorum şimdi.
“Karlı bir akşamdı Ankara’da, son kez elele yürümüştük” diye başlayan şiirini.
Ve yine şükrettim, yanında büyüdüğüm için kokunu içime çekerek nefes aldığım için, hep yanı başımda olduğun için, her fotoğrafımın içinde olduğun için, aldığım yaraları temizlememe yardım edebildiğin için, her şeyi senin ağzından öğrendiğim için…
Kötü her rüyamda yanımda olup beni uyandırdığın için, hayatımın en kötü anlarında omzuna yaslanıp ağlayabildiğim için.
Doğum günümde aldığın kalemi kullanmaya kıyamadığım, kıyamadım baba diyip çekmecenin en gizli köşesinde kendimden bile saklayabildiğim için…
Hayatımın her mutluluğunu seninle paylaşabildiğim için, her mutluluğu seninle yaşayabildiğim için,
Hep seni sevdiğim için, hep beni sevdiğini bildiğim için..
Şimdi yan odada uyuyor olduğun için, nefes sesini duyabildiğim için, o sesle uykuya dalacağım için..
Şimdi kalkıp seni öpmek isteğiyle dolup taştığım İçin ve buraya son noktayı koyunca seni gelip öpmek isteyeceğimi bildiğim ama uyanmayasın diye kıyamayacağım için, sana bakıp tekrar odama tıpış tıpış döneceğimi bildiğim için..
Varlığın için
Benim babam olduğun için
Senin kızın olduğum için
Hayatımın kahramanı olduğun için
Bi tek Benim Kahramanım olduğun için..
Bi tek Benim İlk Aşkım olduğun için…
Yine şükrettim …

22.06.2010

Pazar, Haziran 20, 2010

her başlangıç güzel olsun..



Bu şekilde düşünüyor olmanın sebebi ya da adı nedir bilemiyorum ama hayatım boyunca başıma gelen her güzel ve her kötü şey için “yaşamam gerekiyormuş” dedim ve bütün sonların ve başlangıçların birbirine bağımlı olduklarına inandım.
Eğer sevgilinizden ayrıldıysanız gerçekten ilerde bir gün daha iyi bir şey olacaktır, belki daha iyi biri çıkacaktır karşınıza. O daha iyi bir şeyin ya da daha iyi birinin karşınıza çıkması için sizin o sevgilinizden ayrılmanız gerekiyormuş. Diyeceksiniz ki o zaman bu iki olay arasında yaşananlara ne oldu? İşte onların adı da “tecrübe” oldu benim nazarımda.
Bu sadece bir örnekti bilemiyorum neden bunu verdim ama şu sıralar etrafımdaki insanların ilişkileriyle çok fazla ilgilendiğim için olabilir belki de..
Ayrılmak isteyenlere, yeniden sil baştan diyenlerle ya da ne biliyim daha bugün başladık diyenlerle.
Gerçekten bu hayatta her şeyin bir sebebi bir nedeni olduğuna inanıyorum. Her yaşadığım şeyin bir sebebi her sebebin de aslında hayatımın bir yerinden mutlaka geçip gittiğini ama belki de fark edemediğimi düşünüyorum. “Varolmak” diye düşününce insan o kadar karmaşık yerlere gidiyor ki o kadar geniş düşünebiliyor ki her akıl umman kadar açılabiliyor yani
Her sonun yeni umutlara gebe olduğunu biliyorum. Belki tecrübe ederken bazı şeyleri, bunu fark edemiyor insan ama, gerçekten umudun var olduğu yerde ışıklar hiç sönmüyor. Zifiri karanlık sandığımız yerlerin içinde bile bir nokta kadar ışık görebilmek bile inanın o kadar önemli ki. O ışık o kadar değerli ve o kadar önemli ki, o ışığımız hiç sönmesin.
Her başlangıç bazen zor, biliyorum. Yeniliklere alışmak, öğrenmek zor. Yeri geliyor kendimizin yeniliklerini bile kabullenmekte zorlanıyorken hayatımızdaki yeniliklere alışması, onları benimsemesi, zor. Yüzümüzü güldürebilir o yenilikler çoğu zaman ve dileğim ki hep öyle olsun. Ama o gülücüklerin ardında hep bi telaş hep bi çaba var biliyorum. Alışmak zordur. Uyum sağlamak, benimsemek zordur, ama üstesinden gelindiğinde, işte o huzur işte odur.
Her son daha sonrasında yeni başlangıçlar getirir. Başlangıçların olması için bazı olguların sonlanması gerekir.

Hayatınızdan gelen geçen her şeye her kişiye önem vermek zorundasınız. Hayatınıza geldikleri, bazı şeyleri bitirdikleri bazı şeyleri yeniledikleri için.
Hiç bir şey boş yere yaşanmaz, yaşadığınız her şeyin sizin için olduğuna inanın.
Ve bugün mutluysanız eğer, o da dünlerin yorgunluğundandır.

Kim bilir… :)

Cuma, Haziran 18, 2010

on sekiz haziran iki bin on cuma

kendimle ilgili yazıyorum bu sefer
tamamen gunluk tutarmışçasına...
benim icin.. benim gunum icin..
şu anım için...

tanrım ne degişik bi gundu bugun...ne kadar hareketliydi...
saat çalmaan uyandım öncelikle..saat 05.14'de... bu saati gorunce ne kadar mutlu oldum cunku saatın alarmının calmasına 1 saate yakın bır sure vardı ve o sureyı yatagıma yumularak geçirebilirdim veeee
bunu yaptım :)
her nekadar alarm caldıgında yıne zorla uyanmıs olsam da 05.14'deki mutlulugu suan bile unutamıyorum :)
yıne aynı rutin... kalkıp hazırlanıp servisi beklemeye koyuluk ama bugunun dıgerlerınden bı farkı vardı.. .çocuklarımıza bugun karnelerini dağıtıp onları tatile ugulyacaktık...
okulumzda ogretmenler ogrencıler toparlandık.. sene sonu partimizi yaptık.. miniklerimiz oynadıla eglendıler ve sene içinde bahcemize ektikleri sebzeleri toplayıp patates salatası yaptılar okulumuza :) derken teker teker gönderdik hepsini evlerine.. kimini birdahaki sene görmemek üzere, kimisiyle yine eylülde buluşmak üzere..herkes gitti bi yerlere yine...
yaz geldi gerçekten kendisini öyle hissettiriyor ki sıcağıyla ve istanbul nemi ile öyle bi vuruyo kı ınsanın yuzune... özledigimiz yaz daha ilk gunlerinde bunaltıyo insanı bazen ama o sıcaklıgın uzerine öyle sıcak bir masada öyle sıcak bir sohbetin icine düştük ki... solumuzda göztepe parkı..parkta koşuşan çocuklar.. yemyeşil etraf..ağaçlar gölgelemiş yolu parkı ve cocukları.. biz karnımızı doyururken ve ebru'nun dogum günü pastasını yerken :)
bagdat caddesinden çıkıp yollar katedip şimdi teyzemin evindeyim.. kendı evımden uzaktayım, annem yanımda... gayet huzur doluyum... 3 teyzem yanımda...kulagımda telefon, ucundaki ses bursa'dan.. hava güzel, serin...
yarın tatil.. uyku var, dinlenmek var..
eeeeeee daha ne olsun :)))
şuan on dokuz haziran 2010 cumartesi... başlık dünüme ait.. yazı düne ait..
duygularım hep bana ait.. hep hissettiğim an'a ait...
hayuatıma ait bi tek benim hayatıma... :)

not: resimlerle süslemek isterdim.... şuan yapamıyorum belki ama resim de koyacağım :) :) :)
eve gidince....

Çarşamba, Haziran 16, 2010

öyle bir zaman olsun ki....


Öyle bir zaman olsun ki gözlerimizi kapatıp aklımızdan geçirdiğimiz ilk güzel şey gerçek olsun
Öyle bir zaman olsun ki tüm gerçekler hayaller gibi umut yüklü mutluluk yüklü olsun
Öyle bir zaman olsun ki durup düşünürken düşündüren şeyler hep güldüren şeyler olsun o güldüren şeyler hep hayatımızda olsun
Öyle bir zaman olsun ki, işte bu beee, diyecek kadar dolu bir hayatımız olsun
Dört dörtlük olmasın, olamaz belki ama var olanlarla mutlu olalım. Öyle bir zaman olsun ki en küçük şeyler bile büyük mutluluklar getirsin. Paylaşacak o kadar çok şey olsun ki dolsun dolsun hiç azalmasın. Neler olacak diye düşünmek yerine hadi şimdi sırada ne var diye heyecanlansak, kıpır kıpır olsak.. Öyle bir atsa ki kalbimiz sanki yerinden çıkacak gibi, sanki bedene sığmıyormuş gibi, öyle sabırsız öyle deli dolu.
Öyle bir zaman olsun ki en yakın arkadaşlarımla masaya oturup yemek yerken hep gülerek anlatalım hayatlarımızı. Hep gülerek şenlendirelim masamızı. Mutluluklar hep bizimle umudumuz hep cebimizde olsun.
Şimdi bu gece, öyle bir zaman olsun ki
Her şey layığını bulsun.
Öyle bir zaman olsun ki
O zaman hayatın en unutulmazlarından biri olsun..

Çarşamba, Haziran 02, 2010

seneler nasıl geçiyor hızla


Nisan Mayıs derken Haziran da geldi çattı sonunda. Hatta ilk gününü geride bile bıraktık. İkincisini yaşıyoruz. Aradan zaman geçince “vay be temmuz da ” geldi diyeceğim biliyorum ve hatta “koca yaz nasıl geçti ” diye de…
Zaman zaman da olsa insan senelerin nasıl hızlı geçip gittiğini fark ediyor. Tutamıyoruz zamanı. İnsan oğlu her şeyi yapmayı başardı ama şu zamanı tutamıyoruz. Gidenleri geri getiremiyoruz, getirdiklerimizi yok edemiyoruz. Yapamıyoruz. Geri döünüşümüz yok. Bazen iyi oluyor, allahım geri dönmek istemiyorum o günlere, diyoruz, ama bazen de o kadar çok keşkemiz oluyor ki, sihirli bir değnek olsa da her şeyi geri sarsa diyoruz.
Seneler nasıl geçiyor hızla, ve biz onu tutamıyoruz.
Kıymetini biliyor muyuz geçen günlerin, ya da günler o kıymetiyle mi geliyor bilinmez. Kıymetini verebiliyor muyuz gerçekten nefes aldığımız her güne ya da ne kadar kıymet biçiyoruz, bilinmez.
Böyle düşünüp yazarken aslında her günün değerini bilmek, her güne ayrı bir önem vermek gerektiğini anlıyor insan. Evet her gün bizim için bir ödül her günü layığıyla yaşamak gerek diye kararlar alıyoruz belki ama, ne kadarını yapabiliyoruz ne kadarını hayata geçirebiliyoruz, bu da sözlerimize verdiğimiz kıymetle alakalı belki de bilmiyorum.
Üzerinde yaşadığımız dünya üzerinde neler oluyor neler bitiyor ve gerçekten zaman akıp giderken gerçekten yaşananları unutuyoruz. Her zaman aklımda diye söylesek de kendi kendimize gerçekten unutuyoruz. Günlük yaşıyoruz. Bazı şeylerden ders çıkarmayı bilmiyoruz. Belki de bu yüzden her defasında ahlanıp vahlanıyoruz. Kendimizin farkına varmayı, kendi dünyamızın farkına varmayı, geçmişimizin bize yaptıklarının farkına varmayı bilmeden, üzülüp üzülüp sonra gülüyor ya da o anda gülüyor gülüyor sonra üzülüyoruz.
Seneler gerçekten çok hızla geçiyor. Ne hayatlar kuruluyor ne hayaller yıkılıyor. Gelenler de oluyor gidenler de oluyor. Tek bir hayat içinde neler neler oluyor. Yeni yeni yürümeyi öğrenen çocukların yanında düşmekten kalkmaktan etrafı yara bere kan ter içinde kalmış koca koca insanlar bir arada yaşıyor. Herkes bir şeyler öğrenmeye çalışıyor, herkes yaşamaya çalışıyor.
Ne mutluluklar yaşıyor insan. Geçen her gün neler getiriyor, ne başarılar katıyor kendine ve ömrüne. Ne gülücükler ekliyor yüzüne gözlerine. Ne mutluluklar yaşatıyor insan hem kendine hem sevdiklerine ve sevenlerine.
Üzülüyor insan. Acı çekerek olgunlaşıyor. Ya yalnız kalarak batıyor, kalabalıklaştıkça çıkıyor o battıklarından. Batarken yanıyor, yandıkça etrafını da yakıyor. Üzülürken insan üzüyor.
Büyüyor insan. Öyle de böyle de büyüyor. Düşe kalka yürümeyi öğreniyor. Yürürken koşmayı.. yaralarını temizlemeyi öğreniyor, temizlerken ağlamayı. Hayatı öğreniyor insan yürüdükçe ilerledikçe.
İlerliyor insan öyle de böyle de ilerliyor. Şaşırıp kalıyor hayata, olanlara, yaşadıklarına, mutluluklarına, ağladıklarına. Ve sonra bir gün; yok olup gidiyor….
Seneler nasıl geçiyor hızla.
Öyle ya da böyle, geliyor geçiyor işte…
Hadi bakalım, iyi bir haziran geçirmek dileğiyle…

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...