Cuma, Ağustos 20, 2010

...MASA...


Ne kadar yaralı olduğunu fark etti aslında masadan kalktığında ve, hala yaralandığının farkına vardığında. Ağzından çıkan her kelimede, bişeler batıyordu iliklerine. Sanki her yerine incecik cam parçaları saplanmış, can yarıklarına dönüşmüştü. Her kelime cümleleri oluşturdukça, her cümle daha derin yaralarla geliyordu üzerine üzerine. Engellemek mümkün değildi çoğu zaman. Bazı şeylerin yeri gelince konuşulurdu, dillenirdi ama her defasında bu kadar yara alacağını tahmin edemezdi.

Zaman her şeyin ilacı diye boşuna dememişler, derler ya. Öyle olduğuna inanmak istemişti o da, ve inanıyordu da yılmadan. Zaman ilerledikçe durgunlaşıyordu farkındaydı, sanki biraz daha dibe gidiyor gibiydi ama sanki daha iyiymiş gibi görünüyordu dışarıdan. Sanki daha çok gülüyordu sanki daha çok konuşuyordu, daha önce yapmadığı bir çok şeyi daha çok yapıyordu sanki ama öyle bir an gelmeye görsün, canı yarıldıkça yarılıyor; her yarığı yandıkça yanıyor kavurdukça kavuruyordu beynini.
Başının ağrıdığını hissetti. Tanrım ne çok şey bekliyorum insanlardan dedi kendi kendine, ya da kendi düşündüklerimi bekliyorum, dedi. Herkesin herkesle aynı düşünmesi imkansızdı evet, kabul ediyordu ama, ince düşünmek bu kadar mı zordu diye de merak etmiyor değildi. Ya kendisinin değersiz ve önemsiz olduğunu düşünüyordu ya da şanssız olduğunu. Yani her iki kapıda da hatayı kendinde arıyordu. Hayal etmekten hiç vazgeçmemişti. Umutlarımızın bitmediği yerde her zaman hayat vardır diye söylüyordu ya her defasında, o yüzden hayal etmekten umut etmekten hiç vazgeçmemişti ama hayattan beklediklerini alamadığında boş ellerine bakmaktan çok yorulmuştu artık. Yeri geliyor, elini eteğini her şeyden çekmeyi düşünüyor, herkesi hayatından çıkarmayı sadece belli başlı insanları tutmayı, hedeflerini küçültmeyi, hayallerini daraltmayı ve artık insanlara güvenmekten tamamen vazgeçmeyi istiyordu. İstiyordu ama yapamıyordu.
Beyninin bi yerlerinde hep “değer görme”yi az da olsa hak ettiğini düşünüyordu. O yüzden beklemek istiyor, vazgeçmek istemiyor, devam etmek istiyordu. Hayal etmek istiyor umutlarını canlı tutabilmek ve hayatını devam ettirmek istiyordu. Çok şey değil, istediği bi parça huzur, güvenebilmenin verdiği huzuru yaşamaktı.

Ne kadar yaralı olduğunu fark etti aslında masadan kalktığında ve, hala yaralandığının farkına vardığında. Şimdi evinin kapısının önündeydi, elinde anahtarları, yıkılmışlıkları üzerine saçılmış ve daha bi kaç saat öncekileri de üzerine sıçramış,
yine de umutları omzunda,
Ve yüreği avuçlarında,
Ama hala paramparça…

...Yaşamm Pınarımm...

2 yorum:

  1. yüreği avuçlarında olanlar aslında cok cesur olurmuş. ve çok dürüst... aslında cok mutlu olmayı hak edermiş yüreği elinde olanın artık gözlerinin içinde mutlulk varmış be karşısındaki cok mutlu edermiş
    seviorum içten yazılarını ve senii
    diclekıyısı

    YanıtlaSil
  2. beni benden de iyi anlayan canım arkadaşımm..
    herşey oyle güzel olacak ki...
    daha once de yazdığım başlık gibi "umudu var"
    ben de seni seviyorm....
    ...Yaşamm Pınarım...

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...