Cumartesi, Mart 04, 2017

Sonunu güzel bağladım :)

kafamı karıştırıyor biraz gözlemlediklerim...

mesela bu şehrin bu koca betonları. o kadar çok seviyorum ki İstanbul'u. herhalde buradan başka bir yere gidemem diye düşünürdüm bi kaç zamana kadar. artık öyle değil. beni bile gerçekten bunaltıyor ve yoruyor çoğu zaman. sabah işe akşam eve şeklinde hayatlar için bu şehrin trafiği, binalardan yeni yollar oluşturan sokakları gerçekten yoruyor beni.. alıp başımı bi de kocamı, gidesim geliyor buradan ama korkumdan gidemiyorum..

belirsizlikleri hiç sevmedim çünkü ben. risk almayı da sevmem. ya siyahları ya beyazları severim hep. bu yüzden de ya hep sevip ya hep nefret ederim hayatımdakilerden. ortası yok hiç... bir küçük kırgınlığımla gemileri yakabilirim. hata mı bu yaptığım diye düşünmüyor değilim ama benim "küçük" diye tabir ettiklerim aslında şu sayılı günler içerisinde çok "büyük" şeyler.

Fatih hayatıma girdiği günden beri hiçbir şeyi tek kişilik düşünmedim. madem ki bir yolda yürümeye karar verdim bu adamla, onun kapladığı yerin de çok büyük bir önemi vardı. sonuçta anam babam kardeşim vardı, ve hep arkamdalardı onlar biliyordum ama ben bir AİLE kurmaya kalkıştım madem, her şeyi çift kişilik düşünmek zorundaydım. bu bir zorunluluk da değildi aslında; böyle olmalıydı bu iş benim kendi maneviyatımda. Onu her yerde göğsümü gere gere savundum savunurum da ve de utanmam korkmam, bundan da gocunmam asla, ama kimseyi ona karşı savunmam, onun karşısında durmam. bu da benim kafam... kimine göre doğru kimine göre yanlış ama bu düşünce ne zaman boğar beni, bunu düşününce "tek başıma kaldığımda" diye yanıtlıyorum kendi sorumu.. Ne zaman ki bir gün karşımda olduğunu görürüm, o gün tek kaldığım ve maneviyatımla karşı karşıya geldiğim andır herhalde...

bilmiyorum... ama biliyorum ya siyah ya beyaz, o kadar net..

insanların düşüncesizliklerine, gereksiz egoist hareketlerine, öne geçmeye çalışmalarına tahammülüm yok hiç...
yetersizliklerin farkında olup kendini çok büyük göstermenin ne demek olduğunu iyi biliyorum, görüyorum etrafımda çok fazla var bu insanlardan.
bu işi bi türlü beceremedim. "ben yaparım, ben bilirim" diye kibirlenmeyi bi türlü beceremedim. ben genelde bu cümleleri kuranları dinleyen taraf olurum hep. o büyük cümlelerin arkasındaki küçüklüğü gözümle kalbimle görüyorum içimden gülüyorum ve sıkılıyorum da ama karşımdakiler bunu anlamıyorlar. onlar kendilerince hep en kocaman olanlar..!!

hayatımdaki bazı insanlar gerçekten çok küçükler benim için..

büyük lafların içi hep boş olur çünkü. küçük bir balon da fazla nefesle şişip kocaman olur, fazla şiştiğinde patlar ve etrafa saçılır. :)

bu misal...

bağıra çağıra sevmek gerek azizim, yazmıştım Fatih'in doğum günü videosu yazısında.  bu yazıda 
öyle... sevgi gösterilmez, söylemek hissettirmek lazım..

söylemek istediğim çok fazla şey var da uygun cümleleri bulamıyorum. :)

"iyi niyet" ne demek, kelime karşılığını gayet iyi biliyorum :)
zorla olmaz. niyet, gönülden gelir. iyiyse iyidir kötüyse kötüdür. ha kimse de benim niyetim kötü demez onu da biliyorum.

fazla düşünmek, fazla didiklemek, fazla üzülmek, bazen söylemek, bazen de söylememek, hormonlara zarar...
kan akışının hızına zarar. 
nefes alışa zarar.
bir kereliğine verilmiş şu hayata zarar.

ne gerek var.

bu dünyada sevmekten daha güzel ne var... ?


snapchat: pinarustundag

youtubeKanalı :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...